App Store

Google Play

TR - Details page - Device banner - 894x1036

Sesli kitapların büyülü dünyasına adım at.

Dinle ya da oku

Tuğrul Ağırbaş

İyi işleri, havalı pozisyonları varken rahat batıp yeni limanlara yelken açan cesur isimlerin cesur hikayelerini dinlemek ve sizlerle paylaşmak için bu seriyi yapmaya karar verdim. Bana rahat batana kadar 31 yıl, dünyanın değişik ülkelerinde tek bir firmada çalıştım. Üstelik son 16 yılı şoförlü, sekreterli genel müdürlük rolüydü. En güzel zamanlarım ise 11 yılımı geçirdiğim Rusya oldu. Sonra, dedim ya, rahat battı, kendi işimi kurdum, yola çıktım, yoldan da çıktım denebilir. İşte bu seride, bana ilham ve cesaret veren, tanıdığım ya da ilk defa tanıştığım cesur isimleri davet ederek onların hikayesini sizlerle paylaşmak istedim.

Tuğrul Ağırbaş ile Rahat Battı

İşte Türklerde ‘en çok’ bunu seviyorum.

Hangi çeyrekte olursanız olun, kariyer ve geleceğinizle ilgili ilham ve koçluk almak isterseniz bu söyleşi çok iyi gelecektir. 

En son Rahat Battı konuğumu sizinle tanıştırmak istiyorum; 35 yıldır Türkiye’de yaşayan ve işini de İstanbul’da kuran ve üst düzey yönetici yerleştirme ve onlara koçluk işi yapan Tim Bright.

Tim 20 sene önce ilk genel müdür olduğumda ilk koçum olmuştu. Ve bugün her yıl yürüyüş rotalarına çıktığım yol arkadaşım ve dostum oldu.

Şahane Türkçesiyle ‘35 yıldır burada yaşadıktan sonra Londra'ya gidince artık yabancı hissediyorum’ diyor.

Türkiye’de en sevmediğim cümle; ‘Tim, ama burası Türkiye, alışman lazım.’ ‘Bu sadece bir mazeret, alışmamak lazım, ama çözümü bireysel değil toplu olarak düşünmemiz lazım. Sadece kendi evin için düşünürsen olmaz, köy için mahalle için düşünmemiz lazım’ diyor.

Öğrenme coşkusu ve bitmeyen merakının çocukluğundan geldiğini söylüyor. ‘Çok kolay sıkılıyorum o yüzden merak etmek benim için en iyi çözüm’ diyor.

İşini Londra veya New York yerine 2000’lerde İstanbul’da kurma sebebini bu ülkenin değişim ve gelişim potansiyeli olduğunu söylüyor. ‘Çünkü burada sıkılmak mümkün değil’ diyor.

Her tanıştığım yeni kişinin benden farklı ve yeni bir şey biliyor olması beni heyecanlandırıyor.

Üst düzey yönetici bulma konusunda en ilginç hikayelerini sordum. İki güzel hikayesini paylaştı; ilki Türkiye’nin en büyük meyve ağacı yetiştirme işinde 1 milyon vişne ağacı yetiştirecek bir uzmanı tüm dünyada arayıp buldukları proje, ikincisi Çanakkale Köprüsü’nün yapımında çalışacak ve dünyanın en iyi uzmanını bulmak için yaptığımız araştırma ve uzmanı yerleştirme işi en aklımda kalan işlerdi diye hatırlıyor.

‘Türkler evlerini çok temiz tutuyor ve çok önemsiyor ama dışarıda aynı titizliği göstermiyor. Benim sınıfımdan, benim okulumdan veya benim köyümden gelenler için her şeyi yaparken grup dışında olanlar için aynı duyarlılıkta değilsiniz. Grup içi, grup dışı kavramı bu Türkiye’de çok yaygın. İngiltere’de bu durumla çok karşılaşmayız.’ Diye ekliyor.

İlham veren liderlerin en önemli özelliği ‘samimi’ olması. İnsanlar size olduğu gibi görmeli ve güvenmeli. Kendin gibi ol, başkası gibi olmaya çalışma.

Senin takımın senin hakkında daha çok bilgiye sahip olmalı. Senin hakkında ne bilmeleri gerektiğini sen anlatmalısın. Ancak o zaman ilham veren bir lider olabilirsin.

Tim’in en sevdiği cümle; daha fazla kendin ol. Be yourself more with skills.

Jack Welsch veya Muhtar Kent gibi olmamanız gerekir. Kendiniz olun, siz olun. 

‘Başka iş seçecek olsaydım mimar olurdum. Kendi işimi seviyorum ama havada uçuyor, kalıcı değil. Ama mimarlık işleri kalıyor, bence çok özel’. diyor

'Dinamik, heyecan, farklı bakış açıları; işte Türklerde en çok bunu seviyorum' diye ekliyor.

Tim Bright

Rahat Battı’da yine harika bir konuğum var: Sürekli "rahat batanlardan", maraton koşucusu, tiyatro aşığı, sosyal girişimci, Bilgi Üniversitesi'nde dekan ve öğretim görevlisi Prof. Dr. Itır Erhart.

Kafamı nereye çevirsem, tüm güzel işlerde ve topluluklarda onun adını okuyor veya onunla karşılaşıyorum. El veriyor, destek oluyor ve zaman ayırıyor.

İflah olmaz iyimserlerden. Gönüllülük işlerine Boğaziçi’nde öğrenciyken, ilkokullara yaratıcı drama dersleri vererek başlamış. Üstelik usta tiyatrocu Yıldız Kenter’den dersler alarak drama öğrenmiş. Afife Jale jüri üyesi ve yılda 60-70 tiyatro oyunu izliyor, düşünüyor ve tartışıyor.

Kurumların başlattığı gönüllülük programları mesela; 'gönülden olmayan gönüllülük, gönüllülük olmaz' diyor. Bu işlere ilk girdiğinde insan kendini yalnız hissediyor, ama yolda senin gibi insanlarla karşılaşınca o buluşma ve tanışma iyimserliği besliyor.

Farklı iş çeşitliliği, topluluklar kurma ve gönüllülük işleri konusunda ilham almak ve peşine takılmak için harika bir insan. Onu her dinlediğimde, yazdıklarını her okuduğumda ve resimlerini her gördüğümde bana heyecan vermeye ve ilham olmaya devam edecek.

Bir gün tiyatro sahnesinde olmayı hayal ediyor. Tüm herkese buradan mesajı biz yollamış olalım ve gelecek sezonu bekleyelim derim. Itır’ı takip edin, yaptığı işlerin parçası olun, bir yerlerde görün, dinleyin ve tanışın.

Keyifli dinlemeler!

Itir Erhart

“Hayalim piyanist-şantör olmak ve pavyona düşmüş bir kızı kurtarıp mahallede onunla yürümekti.”

Bu bölümde Rahat Battı’ya yazar ve konuşmacı Aret Vartanyan’ı konuk ettim.

“Kurumsal hayat artık gerçek bir dünya olmaya dönüşüyor; sahte hiçbir şeyi kimse satın almıyor,” dedi Aret.

Beyoğlu’nda büyüyen, Oxford’a uzanan bir eğitim yolculuğuna sahip olan Aret, ‘Yaşam Atölyesi’ fikrini Vodafone’da arkadaşlarıyla yemek yerken ortaya atmış. Aynı gün Facebook’ta “Atölye açılıyor” diye yazmış ve gerisi malum.

 “Otuz beş yaşıma kadar kendimi aradım,” diyor. En cesur kararıysa, “Kurumsaldan ayrılıp kendi hayalimin peşine düşmek.”

“Niye yaşıyorum bu hayatı? Nereye gidiyorum?” sorularını hep kendine soruyor. Hayat mottosuysa net: “Hayatınızda lazım dediğiniz şeyleri çıkarttığınızda, gerçekten yaşamaya başlarsınız.”

Aret’le sohbetimizi Storytel, YouTube ve Spotify’da dinleyebilirsiniz.

Keyifli dinlemeler!

Aret Vartanyan

'Önemli olan insanın kendi deneyimini tasarlaması' diyor.

1995 yılında Houston'da Olimpiyat meşalesini taşıyan Türk gençlerinden biri olarak seçilmiş.

‘Hayatta insanın taşıdığı meşaleler farklılaşıyor, önemli olan meşaleyi taşımaya devam etmek'.

Seri girişimci, seri yatırımcı, Arya Kadın Yatırım Platformu ve Fark Labs Kurucusu Ahu Serter....

‘Start up’ların ve çocuklarımın hayal ortağı olmayı seviyorum’ diyor.

Tanıştıktan sonra çok hızlı iletişim kurabildiğim, farklı işlerde ve kurullarda beraber çalışmaktan keyif aldığım, bire bir buluşmalarımızda işim ve kendim ile ilgili harika mentörlükler aldığım ve sürekli öğrendiğim bir insan. Gördüğüm en cüretkar insanlardan biri, insanları birbirine bağlama konusunda ise dünya şampiyonu olabilir. Severek yaptığı işlerinden biri ise Fark Labs'in işleri. Fark Labs'te geleceği keşfetmek isteyen her türlü kurum ve her şirkete danışmanlık veriyor. İnovasyon ve stratejik portföy kurmak isteyen herkese hizmet veriyor.

'Daha iyi gelecek' için çalışan her türlü girişime yatırım yapıyorlar. Fark Labs'te unvanı 'Mother of All Things', uğraştığı her şeyi daha iyi büyütmek için çabalıyor. Girişim ve girişimcilik diyince Türkiye’de ilk aklıma gelen isimlerden. Geçtiğimiz yıl konuşmacı olarak davet ettiği ve Sevgili Münteha ile birlikte kurduğu Arya'nın toplantısında neler yaptıklarını ve yarattıkları etkinin büyüklüğünü görüp çok etkilenmiştim. Sadece Türkiye’de değil, dünyada bir çok ülkede Arya toplulukları oluşmaya devam ediyor. 1000 üyeye giden büyük bir topluluk ve artık erkek üyeler de almaya başladılar. 

Dünyada yeni altın, ‘Kadın’lar diyor ve herkesi oluşuma katılmaya çağırıyor.

‘Engellenmek en nefret ettiğim şey, bana birisi bir şey hayır diyorsa ve ben onun doğru cevap olduğuna inanmazsam yapmak için daha da motive olurdum’ .

İşte ilham, İşte Ahu Serter...

Ahu Serter

Rahat Batan'larda yeni konuğum, Türk Bankacılık sektörünün duayenlerinden ve tam on yıl bankacılık yaptıktan sonra rahat batarak komedyenlik ve yazarlığa geçiş yapan Kaan Sekban. 

Kaan'la sohbetimizi lattelerimizi alarak, beyaz yaka cenneti Maslak'ta kurumsal enerji eşliğinde yaptık. 

Kurumsaldan çıkış yaparak ve kredi satmaktan en uzak alana cesurca giriş yapan Kaan'la egosuz bir sohbet.

İyi dinlemeler.

Kaan Sekban

Multidisipliner bir girişimci: Ahmet Orhon

Rahat Battı’da yeni konuğum, Avane Mutfak girişiminin kurucusu Ahmet Orhon. Ahmet, Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdikten sonra, McKinsey’de danışman olarak 11 yıl çalışmış, araya Harvard Üniversitesi'nde İşletme mastırı sıkıştırmış. 2020 yılında rahat batarak ayrılmış. Eş zamanlı olarak film yapımcılığı ve Saf Komedi Kulübü'nde oyunculuk yapıyor.

32 yaşında en çok çalışılmak istenen şirket olan McKinsey’den ne yapacağına karar vermeden ayrılıp ‘bulut mutfak’ girişimini kurmuş.

Avane’de neredeyse her hafta yeni bir marka yaratmışlar, Türkiye ve İngiltere’de operasyonları var. Sene sonunda 15 mutfak açma hedefi var. Bugüne kadar 4.5 milyon dolar yatırım almış. Hayali Türkiye'den gıda teknolojisi alanında 1 milyar dolarlık şirket çıkarma hayali var. Bunu da kurduğu ve işi büyüttüğü ekip arkadaşlarıyla yapmak istiyor.

Multidisipliner olmayı seviyor, farklı alanlardan besleniyor. Film senaryosu yazıyor, komedilerde oynuyor.'Konsere gitmeyi değil, konser vermeyi seviyorum' diyor.

Harvard ‘dan çok şey öğrendiğini söylüyor. Bir amaca sahip olma ve dünyayı değiştirme vizyonlarını onlardan aldığını belirtiyor. Harvard’da yaptığı bir çalışmayla ilgili Michelle Obama tarafından Beyaz Saray’a davet ediliyor ve onunla bir gün geçiriyor.

Kariyerine yeni başlayan arkadaşların startuplarda çalışmasını öneriyor. Büyük şirketlerde yapamayacakları işlerde, karar alma süreçlerine katılmalarının mümkün olacağını söylüyor.

McKinsey’de 30’dan fazla ülkede çalışıyor. Orada insanı SAT komandosu gibi yetiştirirler, bana göre yeteneğin McDonalds’ı diyor.

McKinsey’de aile şirketleri için uzun yıllar danışmanlık veriyor. Aİle şirketlerinin % 92’sinin 3. kuşakta battığını söylüyor. Üçüncü kuşağın, ilk iki nesil gibi zorlukları ve heyecanı yaşamadığı için devamlılık konusunda istekli olmadığını söylüyor.

Ülkesi için bir şeyler üretmek onu heyecanlandırıyor. Gelecekte eğitim alanında sosyal girişim kurma planları var. Film ve komedi de devam.

McKinsey’den girişimciliğe hızlı bir giriş yapan Ahmet ile güzel bir sohbetimiz oldu.

Keyifli dinlemeler.

Ahmet Orhon

Rahat Battı’da yeni konuğum uzun metrajlı film çekemeyen ama 800 bin aboneli Flu TV’yi kuran, yönetmen, içerik üreticisi, film yapımcısı, fotoğrafçı İlker Canikligil.

Uzun metrajlı film çekip Cannes’da büyük ödül alırsa, ertesi sabah yataktan mutsuz kalkacağını düşünüyor. Bundan sonra yapacağım film, Oscar’mı alır, yoksa Altın Portakal’a mı düşerim endişesi var.

Pesimist ve karamsar. Yine de var bir hayalimiz diyor; Türkiye'nin Norveç gibi olması. Türkiye’de yapılan her işin standartlarını yükseltme hayali var. Ama sonra hayal kurmak bana göre değil diye ekliyor.

Sinema-TV bölümünden mezun olduktan sonra, reklam filmleri yönetiyor, üniversitelerde ders veriyor. Ama ilk defa Flu TV, bana kendim olma şansı verdi diyor.

Dünyada en iyi yaptığı işin, ‘iş soru sormak’ olduğunu düşünüyor.

Emekliliği anlamıyor ve sevmiyor. Emeklilik, bir tür iktidar kaybı gibi oluyor, her anlamıyla diyor.

Çekmek istediği filmin ise dünyayı değiştiren, insanları heyecanlandıran ve konuşturan bir film olmasını istiyor.

Sinema, hayaller ve otantik konular üzerine konuştuk.

İyi dinlemeler.

İlker Canikligil

Rahat Battı’da yeni konuğum, üniversitede okurken hayalinin peşine düşerek girişimci olan ve bugün globalde en önemli teknoloji girişimleri arasında sayılan 'Biranın İnterneti' Pubinno’nun kurucularından Can Algül.

Eski bir basketbol koçu, edebiyat ve şiir tutkunu bir girişimci.

Bildiğim ve birlikte çalıştığım girişimcilerle sohbetin keyfi bir başka. 2010’da bana gelen bir e-postayla başlayan bir girişimin hikayesini en baştan ele aldık ve sonuna kadar gittik.

Can, üniversitede okuduğu Design Thinking dersinde geçen “İnovasyonun tanımı, var olan iki şey arasında henüz kurulmamış bir bağ kurmaktır” cümlesinden yola çıkarak bir fikir geliştirmiş. Bu fikir, zamanla Can’ı yönetmeye başlayınca üniversiteyi bırakarak girişimciliğe atılmış.

Peki, çocuğun üniversiteyi bırakmak istediğini söylese ne dersin? sorusuna, “Kendi kızıma ya da oğluma kesin girişimci ol der miyim? Emin değilim ama yüreğinin götürdüğü yere git derim.” diyor.

Pubinno, bu topraklarda doğan birayı odağına alarak, geçtiğimiz yıl dünyanın en iyi bira teknolojisi ödülünü aldı. Barlarda en iyi biranın sunulmasını sağlamak amacıyla yola çıkan bu foodtech girişimi, hem kaliteyi hem de verimliliği sürdürülebilir hale getirdi. Şimdi ise fintech’e dönüşen bir yapıya evriliyor.

“Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır” mottosuyla yola çıkanlar, bu coğrafyadan en iyi girişimleri çıkarmaya devam edecek' hatırlatmasını yapmayı da unutmuyor.

Dünya bira pazarının %75’ini 10 şirket yönetiyor ve bir Türk markası olan Efes'te bu sıralamada 8. sırada yer alıyor. Pubinno, bira markalarıyla iş yaparak sektörde kendine yer buldu. Türkiye’de satılan on biranın altısı Pubinno kalitesinden geçiyor. Şirketin ayak izleri artık New York, Lizbon ve Madrid’e kadar uzanıyor.

Pubinno, belki en yüksek ciroyu yapan girişim değil ama Türkiye’ye ilk kurumsal işbirliğini öğreten girişim oldu. Ve bana göre şirketlerin, girişim iş birliklerinde çok daha alçakgönüllü ve cömert olması gerekiyor.

“İş geldikçe büyüyeceksin; adam alıp büyümeyi beklersen parçalanırsın.” Yatırımcıların “Ne kadar yatırım aldınız?” ve “Kaç kişilik ekipsiniz?” soruları sizi tuzağa düşürmesin. Can, genç girişimcilere şu mesajı veriyor: “Yatırım, en pahalı paradır.”

Can, “40’lı yaşlarımın başında bu tecrübeyle başka işler kurmak istiyorum” diyor. En büyük hayali ise biranın doğduğu topraklarda, Göbeklitepe’de bir bira müzesi kurmak.

Can’la sohbetimizi dinlemek isterseniz sizi de bekleriz.

Can Algül

Rahat Batan'larda yeni konuğum, teknolojiden kazandığını şaraba ve tarıma yatıran kişi olarak tanıdığımız, Suvla Şaraplarının kurucusu Selim Zafer Ellialtı.

Önce teknoloji sektöründe kendi işini kurup satıyor, arkasından Microsoft gibi teknolojide dünya devi olan bir firmada çok sayıda ülkeden sorumlu yönetici olarak çalışırken aynı anda Çanakkale'de Türkiye'nin en önemli bağlarını ve ödüllü şarap markasını yaratıyor. 

‘Babamın arkadaşları ‘Evladım sen ne iş yapıyorsun ?’ diye sorduklarında; 
bilişim, telif, teknoloji, lisans diye cevap verirdim. 
Ama sormaya devam ederlerdi: -eeeee ne iş yapıyorsun?

Selim, 'doğa ve toprağın zamana yayılan dinginliğini ve gizli dinamizmini, teknolojinin zamanla yarışan hızlı döngüsüne tercih ettim.’ diyerek teknolojiden toprağa giden bir yolculuğun hikayesini yazıyor.

Çok sakin, çok çalışkan ve çok tutkulu. Rahat batmadan duramayanlardan.

İyi dinlemeler.

Selim Zafer Ellialtı

Rahat Batan'larda yeni konuğum Silk & Cashmere’in kurucusu Ayşen Zamanpur.

Her girişimcinin hayalini, ortaokulda gerçekleştirerek 'Ayşen Keskin No:423' adına ilk kartvizitini İzmit'te bastırarak ‘ben de varım’ diyor.

Arkasından Robert Kolej ve Boğaziçi.

Sonrasında 5.5 'lu yıllar. 5.5 yıl Şişecam'da çalıştıktan sonra , rahat batarak kendi işini kuruyor. 

5.5 yıl Benetton markası ile perakendeciliğe giriş ve yine rahat batıyor ve mağazaları satıyor.

Kaşmir ve ipeğin peşinde uzun Çin seyahatleri, Silk & Cahmere' i kuruyor.

Yaşar Kemal ile uzun süreli dostluk ve sohbetler.

28 yıl CEO'luk ve yazılan iki kitap. 

Girişimci ve perakende sektörü deyince Türkiye'de ilk akla gelen isimlerden, bir ilham perisi.

İyi dinlemeler.

Ayşen Zamanpur

Bana göre title’a hiç ihtiyacı olmayan bir konuğum var: Levent Erden.

Adı marka olmuş isimlerin başında geliyor. En iyi hikaye anlatıcısı.

Türkiye’nin ve globalin en iyi şirketlerinde üst düzey yöneticilik yapmış ve çok farklı alanlarda çok farklı işler yapmış. Bilgi Üniversitesi kurucuları arasında yer almış, hala her hafta severek takip ettiğimiz ve alkışladığımız ve 2500 mezun verdiği Next Academy’nin de kurucusu ve başkanı.

En son Zorlu PSM’de tek kişilik oyununu izledim. ‘Levent Erden ile Zahiri Hakikat’ ile çocukluktan kalan yöntemlerle hiç anlatılmamış hikayeleri “Kim, Nerede, Ne İle, Ne Yapıyor?” oyunu ile, seyirciyi de içine katarak birlikte oynuyor..

Levent’in düşünme hızı ışık hızı ve bu kadar şeyi bir insan nasıl bilebilir? şokuyla oyundan çıkıyorsun.

İstanbul ve Beyoğlu aşığı ve bize 3 tane sır vermesini istedim. Beyoğlu’ndaki her ülkenin konsoloslukların yerleşimlerine göre ipuçları veriyor ve hikayeler kuruyor.

Her Pazartesi Galatasaray Lisesi mezunu arkadaşları ile 19 yıldır 25 arkadaş yemek için buluşuyorlar.

Her yaptığı işi dinlemekten ve seyretmekten mutlu olduğum, en sevdiğim anlatıcıların başında gelen Levent’in Beyoğlu hikayelerini dinlemek isterseniz bekleriz.

Levent’i anlatmama gerek yok, ama dinlemesi hep keyifli.

Levent Erden

Dinle ya da oku

Beğenebileceğin diğer podcastler...